Sümer Tabletleri — Tanrı Enki’nin Sözleri — 12. Tablet

Mehmet Özgün
20 min readFeb 7, 2021

--

Anu Dünya’ya Gelmeye Karar Veriyor, İnsanlar Mezopotamya’ya Tekrar Yerleşiyor

Anu bir kez daha Dünya’ya gelmeye karar verdi; eşi Antu ile birlikte gelmekti dileği. Onun gelişi beklenirken, Anunnakiler Edin’de yeniden meskenler inşa etmeye başladılar. Şem‘in soyunun yaşadıkları dağlık bölgelerden eski topraklara göç etti kara başlı halk. Henüz kurumuş olan toprak üstünde yerleşmelerine izin verdi Anunnakiler ki, herkes için besin sağlasınlar.

ENKİ KENDİNE MEZOPOTAMYA’DA YENİ BİR MALİKANE YAPTIRIYOR

Enki’nin ilk şehri olan Eridu’nun Tufan öncesinde kurulu olduğu yerde, sayısız miktarda çamur ve kumun hemen üstüne yeni Eridu’nun kurulacağı yer belirlendi. Merkezinde, yükseltilmiş bir platform üstünde Enki ve Ninki için bir mesken inşa edildi. Adına dönüşü muzaffer olan Efendi’nin evi denildi. Enki’nin oğullarınca sağlanan altın, gümüş ve değerli metallerle süslendi.

Üst kısmında, yukarıyı işaret eden bir çember içine işaretlendi on iki takımyıldız burç işaretleriyle. Alt kısmında, Abzu’daki gibi, içinde balıkların yüzdüğü sular akıyordu. Kutsal bir odada, davetsiz hiç kimsenin giremediği bir yerde saklıyordu Enki,ME formüllerini .

ENLİL’DE YENİ NİBRU-Kİ ŞEHRİNİ KURUYOR

Enlil ve Ninlil için çamur ve kum üstüne yeni bir Nibru-ki kuruldu. Şehir halkının meskenleri, ağılları ve ahırlarının tam ortasındaki kutsal semt duvarla çevrelendi. Oracıkta inşa edildi Enlil ve Ninlil için bir mesken, yedi basamakla yükseliyordu göğe. Gökyüzüne çıkan bir merdiven gibi en üst platforma götürmekteydi. Enlil orada korumaktaydı kaderler tabletlerini, silahlarıyla koruyordu orayı.

ANU İÇİN UNUG-Kİ ŞEHRİ KURULUYOR

Toprakları tarayan yükseltilmiş göz, her şeye nüfuz eden yükseltilmiş ışınla. Avluda, kendi kapalı mekanının içinde Enlil’in hızla tırmanan gökkuşu durmaktaydı. Anu ve Antu’nun gelişi yaklaşırken, Edin’de kalırken kullanmaları için yeni bir yer seçildi; ne Enlil’in ne de Enki’nin yeri olmalıydı bu. Unug-ki denildi adına, latif yer anlamına. Gölge yapan ağaçlar dikildi içine.

Tam ortasına ak ve arı bir yapı, Anu’nun evi inşa edildi. Dıştan yedi basamaklayükseliyordu; içi ise bir kralın özel dairesi gibiydi. Anu’nun göksel arabası Dünya’ya vardığında, Anunnakiler karşılaşmak için onu, gök gemileriyle yükselip süzüldüler.Tilmun‘daki arabalar yerine güvenle inmesi için yol gösterdiler. O yerin komutanı olanUtu, Dünya’ya hoş geldiniz, dedi büyük dedesine ve ninesine.

( Yedi basamaklı merdiven, yedi kollu şamdan gibi ezoterik anlamlı sembollerin gerçekte Dünya’nın dışarıdan girildiğinde yedinci gezegen olmasını hatırlatması dışında bir anlamı yoktur. Bu nedenledir ki; Anunnakiler sembolik olarak yedinci günü tatil ilan ettiler, yedi kişi ile yargılama yaptılar, tapınakları yedi kat yaptılar, makamlarına yedi merdiven ile çıkıldı. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de ezoterik insanlar bu sembolleri kullanarak Tanrısallaşmaya çalışıyorlar. Keşke bunların gerçekte başka bir gezegenden gelen canlıların sembolleri olduğunu bilselerdi. Tam bu noktada benim 14 tableti yazma nedenlerimden biri de budur. Gerçek aydınlanma. Yalanlarla, Anunnakilere tapıp buna din diyerek aydınlanamayız.)

ANU DÜNYA’YA GELİYOR

Anu’nun üç çocuğu; Enlil ve Enki ve Ninharsag da onları karşıladılar. Kucaklaşıp öpüştüler, hem güldüler hem ağladılar. O kadar uzun, o kadar uzun sürmüştü ki ayrılık! Böyle söylüyorlardı birbirlerine. Birbirlerine bakıp ne kadar yaşlandıklarını incelediler. Pek çok şar büyük olmalarına rağmen ana babaları, çocuklarından genç görünüyorlardı! İki oğul kocamış ve sakallıydı; bir zamanların güzel Ninharsag’ın beli bükük, yüzü kırış kırıştı.

Beşi de göz yaşlarına boğuldular; mutluluk gözyaşlarına karıştı keder gözyaşları. Misafirler ve evsahiplerini Edin’e götürdü gök gemileri. Unug-ki’nin yanıbaşında hazırlanan yere kondu gök gemiler. Dünya üstünde kalmış olan tüm Anunnakiler tören kıtası olarak selamladılar. Selam olsun, hoş geldiniz! Selam olsun, hoş geldiniz, diye bir ağızdan haykırdılar Anu ve Antu’ya.

ANU KRALLAR GİBİ!!!!! AĞIRLANIYOR

Sonra bir tören alayı oluşturup müzik çalarak, şarkı söyleyerek Anu’nun evine dek eşlik ettiler misafirlere. Anu evine varınca Anu, yıkanıp dinlendi, sonra güzel kokular sürülüp giydirildi. Anunnaki kadınları Antu’ya altın yatak evine dek eşlik ettiler. O da yıkandı ve dinlendi orada, sonra güzel kokular sürülüp giydirildi. Üstü açık avluda akşam esintisi yaprakları hışırdatırken, Anu ve Antu tahtlarına oturdular.

Onların her iki yanında oturmaktaydı Enlil, Enki ve Ninharsag. Tamamen çıplak Dünyalılardan !!!!!! ( Anunnakilerin insanları nasıl değersiz gördüğünün açık bir kanıtıdır bu cümle) oluşan hizmetkarlar şarap ve iyi zeytinyağı sundular. Diğer hizmetkarlar ise avlunun bir köşesinde, Enlil’in ve Enki’nin hediyeleri olan bir boğayı ve bir koçu kızartmaktaydı ateşte. Anu ve Antu için büyük bir şölen hazırlanmıştı. Başlaması için göklerdeki işaret beklendi.

Enlil’in eğitmesiyle yıldızlar ve gezegenler üstüne öğrenen Zumul, Anu evinin basamaklarını tırmandı ki, akşam vakti yükselen gezegenleri duyursun. İlk basamaktayken, doğu göğünde Kişar göründü; ikinci basamakta ise Lahamu görüldü. Üçüncü basamakta Mummu’nun göründüğü duyuruldu. Dördüncü basamakta iken Anşar yükseldi.

Lahmu beşinci basamakta görüldü, Ay ise altıncı basamaktan duyuruldu. Sonra Zumul’dan gelen işaret üzerine, Anu’nun gezegeni gökte yükselir ilahisi söylenmeye başlandı. En üst basamakta, yedinci basamakta kırmızı halesiyle Nibiru görünür olmuştu. Anunnakiler müziğe ayak uydurup el çırparak dans ettiler ve şarkı söylediler. Parlaklığı giderek büyüyen, efendi Anu’nun göksel gezegenine, diyerek terennüm ettiler.

İşaret üstüne bir şenlik ateşi yakıldı, bunu gören yerde yakılan ateşi gören başka yerlerde de yandı şenlik ateşleri. Gece bitmeden önce tüm Edin diyarı şenlik ateşleriyle aydınlandı. Boğa ve koç etinden, balık ve kuş etinden yiyip şarap ve bira içen Anu ve Antu ( Bu iki içki Anunnakilerin en çok sevdiği içkilerdir.) geceyi geçirecekleri odalarına çekildiler. Anu ve Antu tüm Anunnakilere teşekkür ettiler. Bir kaç Dünya günü ve gecesinde uyudu Anu ve Antu; altıncı günde Anu iki oğlunu ve kızını çağırttı.

ANU OLAN BİTENİ ÖĞRENİYOR

Dünya’da neler olup bittiğini onların ağzından dinledi; Barışı ve savaşları öğrendi. Enlil’in yeminiyle silinip gidecek olan Dünyalıların nasıl tekrar çoğaldıklarını dinledi Anu. Okyanusların ötesindeki diyarda altın bulunuşunu ve oradaki arabalar yerini açıkladı Enlil ona. Ardından gördüğü rüyayı ve Galzu’dan gelen tableti anlattı Enki ona. Anu buna çok ama çok şaşırdı:

Bu isimde gizli bir elçi tarafımdan hiç gönderilmedi ki Dünya’ya! Böyle dedi Anu üç öndere. Enki ve Enlil çok şaşırdılar, birbirlerine bakakaldılar. Ziusudra ve yaşam tohumları Galzu sayesinde kurtarıldı, dedi Enki. Nibiru’ya döndüğünüz gün öleceksiniz, dedi Galzu bizlere. Anu buna hiç inanamadı; devrelerin değişimi çok sorun açıyordu ama iksirle iyileştirilebiliyordu!

Senin elçin değil idiyse, kimdi Galzu, dedi Enki ve Enlil bir ağızdan. Dünyalıların kurtarılmasını kim istedi? Dünya’da kalmaya kim zorladı bizi? Ninharsag yavaşça başını salladı: her şeyin yaratıcısı adına göründü Galzu! Dünyalıların yaratılması da mukadder miydi, diye merak ettim şimdi! Bir süre sessizce oturdu dördü; her biri yüreğinden geçirdi geçmişte yaşananları.

( işte bu noktada gerçek Tanrı inancına yaklaşıyoruz. Tanrının elleri böyle işlev görüyor. Tanrısallaşan ışık insanları böyle mucizelere sebep oluyor. O nedenle Hızır inancına ayrı bir parantez açıyorum. Dünya’nın bekçisi, bizim koruyucumuz Galzu yani Hızır’dır. O Tanrının elidir. Bu kadar yüksek teknolojiye sahip Anunnakileri bile rahatça yönlendirmiş ve insanoğlunu korumuştur. Dinin başladığı nokta Hızırdır. Anunnakiler Her Şeyi Başlatan Baba diyerek mükemmel bir Tanrı tasviri yapmışlardır. Aslında son derece ezoterik inançları vardır. Ancak o bitip tükenmek bilmeyen hırsları onları tıpkı bizler gibi zavallı durumuna düşürmektedir. Kendileri gibi yarattıkları insanları çırılçıplak hizmetçi olarak kullanacak kadar seviyesizleşebilmişlerdir. Bu gün Dünya’ya bir bakın. İnsanoğluna bir bakın. Bu tehlikeli varlığın kötülük anlamında neler yapabileceğini bir düşünün. )

( Anunnakilerin Ortadoğu eksenli yaşam alanlarında insanları köleleri gibi kullandıkları zamanlarda, Anadolu’da tam tersine eşitlikçi bir düzen vardı. Bırakın Anunnakilere yapılan muhteşem tapınakları, ibadethaneleri bile diğer binalardan farklı değildi. Zengin ya da fakir yoktu. Beslenmeleri bile aynıydı. Komanalarında ( şehir devlet) içlerinde bilgi ve ahlakta üstün olanları önder yapıyorlardı. Bunlar hem çalışarak kendi ekmeğini kazanan, hem bilge, hem de ahlaklı kimselerdi. Sır dedikleri (isminden de anlaşıldığı gibi) gizemlerini, iyi yetiştirilmiş genç bilgelere aktarılıyordu. Bu gün Çatalhöyük ve Göbeklitepe nin tarihinin M.Ö. 11. 000. yıla dek uzandığını biliyoruz. Peki ama Anunnakiler nasıl oldu da Anadolu’da böyle bir düzenin kurulmasına izin verdiler? Anadolu’dan sorumlu Anunnaki İşkur bu durumu göremedi mi? Daha ilginci kökü Anadolu da olan müthiş ışık inancı nasıl filizlendi? Tüm Dünya Anunakilere tapar ve buna din derken, Anadolu ışıkları nasıl oldu da gerçek Tanrı’yı keşfedip, tapabildi? Hem de aracı koymadan, peygambersiz, kitapsız, cennetsiz, şeytansız, korkusuz, sevgiyle, ayırımsız, tüm insanlığın eşit görüldüğü, kadının kutsal görüldüğü, çocukların baş tacı yapıldığı, cana kıymanın Tanrı’ya kıyma sayıldığı bu inanç nasıl yeşerdi?)

Bizler kısmetleri emrederken, kaderin eli yönetmekteymiş bizi! Böyle diyordu Anu. Her şeyin yaratıcısının muradı çok açık: Dünya’da Dünyalılar için yalnızca elçileriz biz. Dünya Dünyalılara ait, biz onları korumak ve ilerletmek için buradayız! Görevimiz bu ise eğer, buna göre davranalım! Böyle diyordu Enki. Kısmetleri emreden büyükAnunnakiler topraklara ilişkin fikir alışverişi yaptılar:

ANUNNAKİLER İNSANLARA UYGARLIĞI ÖĞRETMEYE KARAR VERİYOR. DÖRT BÖLGE KURULUYOR

Karar verdi büyük Anunnakiler uygar bölgeler oluşturmaya ki, buralarda insanlığa bilgi sağlanabilsin. İnsan şehirleri inşa etmeye ki, buralardaki kutsal semtlerde Anunnakiler’e meskenler yapılabilsin. Nibiru’daki krallığı Dünya’da kurmaya ki, taç ve asaseçilmiş bir insana verilebilsin. Onun aracılığı ile aktarsın Anunnakiler sözlerini insanlara, çalışma ve el becerilerini mecbur etsin.

Kutsal semtlerde bir rahiplik kurmaya ki, Anunnakilere yüce efendiler olarak hizmet edip tapınılabilsin. Gizli bilgiler öğretilecek, uygarlık insanlığa aktarılacaktı. Bir tanesi insanlığa yasaklanacak dört bölge kurup üçünü insanlara verme kararı aldı Anunnnakiler: Birinci bölge eski Edin diyarında kurulacaktı ki, Enlil ve oğulları orada hüküm sürsün. Ardından ikinci bölge iki darlık diyarında kurulacaktı ki Enki ve oğulları idare etsin.

Diğer ikisiyle hiç karışmayacak üçüncü bölge ise uzak bir diyarda kurulup inanna’ya bahşedilecekti. Yalnızca Anunnakilere kutsal kılınan dördüncü bölge ise arabalar yerinin bulunduğu yarımada da yer alacaktı.

ANU MARDUK’U GÖRMEK İSTİYOR

Şimdi bu, Anu’nun okyanusların ötesindeki diyara yaptığı yolculuğun ve birinci bölgede Anunnakiler için nasıl yeniden şehirler kurulduğunun hikayesidir. Dört bölge ve insan uygarlıkları hakkında karar verdikten sonra torunu Marduk’u sordu Anu. Onu tekrar görmeliyim, dedi önderlere Anu. Ya Dumuzi’yi ya Ningişzidda’yı Nibiru’ya davet etmekle ben sebep oldum Marduk’un öfkesine!

Böyle diyordu Anu; Marduk’un cezasını gözden geçirmek istiyordu.Okyanusların ötesindeki diyara yolculuk ettiğinde, Marduk’a seninle buluşması söylenecek! Dolandığı yerler Dünya’nın o kısmında! Böyle dedi Enlil, Anu’ya. Kral ve kraliçe uzaktaki diyara yola koyulmadan önce, Edin’i ve ülkelerini taradı Anu ve Antu. Eridu’yu ve Nibru-ki’yi ziyaret ettiler, birinci bölgede şehirlerin kurulması planlanan yerleri gezdiler.

ENLİL ENKİ’Yİ ŞİKAYET EDİYOR

Eridu’da Enlil, Enki’den şikayet etti: ME formüllerini Enki kendine saklıyor! Onur koltuğuna oturunca Anu, Enki’ye övgü dolu sözler söyledi: Oğlum kendine muhteşem bir ev inşa etmiş, bir platform üstünde güzelce yükseltmiş. Evin çevresinde hizmet veren halka büyük bilgi verecek Enki. ME’ lere gizlenen bilgiye gelince, o da diğer Anunnakilerle paylaşılmalı!

Utandı Enki; tüm ilahi formülleri paylaşacağına dair Anu’ya söz verdi. Sonraki günlerde gök gemileriyle yol alıp Anu ve Antu diğer bölgeleri de gezdi. Sonra, on yedinci günde bir gece daha dinlenmek üzere Unug-ki’ye döndü kral ve kraliçe. Sabah olunca genç Anunnakiler kutsanmak üzere Anu ve Antu’nun huzuruna çıktılar. Anu büyük torunu İnanna’dan pek hoşlandı; onu yanına çekip kucakladı ve öptü.

ANU UNUG-Kİ’Yİ İNANNA’YA BAĞIŞLIYOR

Sözlerime kulak verile, diye duyurdu toplananlara. Bu yer, biz buradan ayrıldıktan sonra,çeyiz olarak İnanna’ya verile. İçine binip Dünya’yı tarayacağımız gök gemi de İnanna’ya armağanımdır. Çok sevinen İnanna dans edip ezgiler söyledi; Anu’ya düzdüğü övgüler zaman içinde ilahi olarak söylenegeldi. Sonrasında Anunnakilere hoşça kal , diyerek okyanuslar ötesindeki diyara gitmek için yola çıktı Anu ve Antu.

ANU GÜNEY AMERİKA’YA GİDİYOR

Enlil ve Enki, Ninurta ve İşkur da onlarla gittiler altın diyarına. Kral Anu’yu büyük altın zenginliğiyle etkilemek için Ninurta bir mesken inşa ettirmişti Anu ve Antu için. Kusursuzca kesilmiş taş bloklarının içi som altınla kaplanmıştı. Kırmızı akikten oyulmuş çiçekleriyle altın bir odacık kral ve kraliçeyi bekliyordu! Büyük dağ gölünün kıyısında dikilmişti bu mesken.

TUNÇ KEŞFEDİLİYOR

Altın külçelerinin nasıl toplandıkları gösterildi ziyaretçilere. Daha pek çok şar yetecek kadar altın var burada, dedi Anu, memnun. Yakınlarda bir yerde bulunan yapay tepeyi gösterdi Ninurta, Anu ve Antu’ya. Eritme ve arıtma yerinin nasıl yapıldığını açıkladı Ninurta. Taşlardan nasıl yeni bir metal çıkartıldığını gösterdi onlara: Anak ( Kalay)diyordu adına, Anunnakilerce yapıldı anlamına.

Bolca bulunan bakır ile birleştirildiğinde nasıl güçlü bir metal (Tunç= Bronz) icat ettiğini gösterdi onlara. ( Böylece Tunç yada Bronz çağını da Anunnakiler’in başlattığını öğreniyoruz) Bu metalin kıyılarından çıktığı büyük gölde yelken açtı Anu ve Antu. Anak gölü, dedi Anu buraya, böyle bilinecekti adı. Sonra o toprakların kuzeyinde, büyük boynuzlu hayvanların avlandığı topraklardan çıkıp geldi Marduk, babası Enki’nin ve dedesi Anu’nun huzuruna; oğlu Nabu da onunlaydı.

ANU MARDUK’LA KONUŞUYOR VE AFFEDİYOR

Enki ona Sarpanit’i sorduğunda üzüntüyle bildirdi Marduk eşinin ölümünü. Şimdi yalnızca Nabu kaldı benimle, dedi babasına ve dedesine Marduk. Anu kucaklayıp göğsüne bastırdı Marduk’u: Yeter çektiğin ceza, dedi ona. Sağ elini Marduk’un başına koydu Anu ve Marduk’u affedip kutsadı. ( Eli başa koyup kutsama bu günde uygulanan bir yöntemdir) Dağların tepesindeki altın diyarından herkes inip aşağıdaki düzlükte toplandı.

ANU NİBİRU’YA DÖNÜYOR

Orada, ufka dek uzanan yerde Ninurta arabalar için yeni bir yer hazırlamıştı. Anu ve Antu’nun göksel arabası orada hazır bekliyordu; ağzına dek altınla yüklenmişti. Yola çıkma zamanı geldiğinde Anu çocuklarıyla vedalaştı ve rehberlik eden sözler söyledi: Dünya ve Dünyalıların kaderi her ne ise, izin verin öyle olsun! Dünya Anunnakilere değil deinsanlara miras kalacaksa, biz de kadere yardım edelim.

İnsanlığa bilgi verin, göğün ve Dünya’nın sırlarını bir dereceye dek öğretin onlara. Adalet ve doğruluk yasalarını öğretin, sonra yola çıkıp ayrılın buradan! Böyle babacan talimatlar verdi Anu çocuklarına. Bir kez daha kucaklaşıp öpüştüler ve yeni arabalar yerinden Nibiru’ya doğru yola çıktı Anu ve Antu. Hüzünlü sessizliği ilk bozan Marduk oldu; sözleri öfke doluydu:

MARDUK YİNE SORUN ÇIKARIYOR

Nedir bu yeni arabalar yeri, diyerek diğerlerinden açıklama talep etti. Sürgün edilişimden sonra bilmediğim daha neler oldu? Dört bölgeye ilişkin kararı anlatınca Marduk’a Enki Marduk’un öfkesi artık dizginlenemez oldu: Dumuzi’nin ölümünün baş sebebi İnanna, niçin kendi bölgesine sahip olacakmış ki? Kararlar verildi, değiştirilemez! Böyle dedi Enlil, Marduk’a.

AY YILINDAN GÜNEŞ YILINA GEÇİLİYOR

Ayrı gök gemilere binip Edin’e ve bitişiğindeki topraklara döndüler. Sorun çıkacağını sezen Enlil, altına göz kulak olması için geride kalması talimatını verdi İşkur’a. Anu’nun ziyaretini ölümsüzleştirmek için yeni bir geçen zaman icat edildi: Dünya üstünde olanlar Nibiru şarlarıyla değil Dünya yıllarıyla hesaplanacaktı artık. Enlil’e adanan boğa çağında başladı Dünya yıllarının sayılışı.

Edin’e ilk uygar bölgenin yerine döndüklerinde önderler, Anunnakiler çamurdan nasıl tuğla yapılacağını öğrettiler Dünyalılara ki, oracıkta şehirler kursunlar. Bir zamanlar yalnızca Anunnakilerin şehirlerinin kurulduğu yerde artık hem onların hem deDünyalıların şehirleri yükseliyordu. Orada ve yeni şehirlerde büyük Anunnakiler için kutsal semtler ayrılıp mukaddes bilindi.

ANUNNAKİLERE TAPINMA BAŞLIYOR

Ulu meskenler yapıldı Anunnakilere oralarda, insanlar tapınak dediler bunlara. Yüce efendiler olarak hizmet gördü ve tapınıldı Anunnakilere buralarda. Rütbe sayılarıyla onurlandırıldılar ki onların miras hakları bilinsin insanlarca: Göksel Anu altmış sayısını aldı; Enlil’e elli rütbe sayısı verildi. Enlil’in önde gelen oğlu Ninurta’ya da aynı rütbe sayısı ihsan edildi.

Ardıllık sırasında efendi Enki kırk rütbesine sahipti. Enlil ve Ninlil’in oğlu Nannar’a otuz rütbe sayısı atandı. Onun oğlu ve ardılı Utu’ya rütbe sayısı olarak yirmi düştü. On rütbe sayısı ise diğer Anunnaki önderlerinin oğullarına bahşedildi. Beş sayılı rütbeler ise Anunnaki kadınları ve eşler arasında paylaştırıldı. Eridu ve Nibru-ki ve de onların tapınak meskenleri tamamlandıktan sonra Lagaş’ta Ninurta için Girsu semti inşa edildi.

Onun siyah kuşu orada korundu. Ninurta ve eşi Bau’nun tapınak meskenine Eninnudenildi, Elli evi anlamına. Anu’dan gelen armağanlar olan En üstün avcı ve en üstün ezici silahlarını koruyordu Eninnu. Tufandan önce Sippar’ın bulunduğu yere, çamurlu toprağın en tepesine yeni bir Sippar kurdu Utu. Utu ve eşi Aya için mesken olarak Ebabbar, parlayan ev yükseltildi.

TANRI!! ANUNNAKİLER İNSANLARA YAVAŞ YAVAŞ ÖĞRETİYOR

İnsanoğlu için adalet yasalarını buradan ilan etti Utu. Kum, mil ve çamur yüzünden eski planların aynen izlenemediği yerler için yeni alanlar seçildi. Şurubak’tan çok uzak olmayan bir yerde, Adab’ta Ninharsag için yeni bir mesken yapıldı. Yardım ve şifa bilgisi evi olarak adlandırıldı onun oradaki tapınak meskeni. Dünyalıların nasıl biçimlendirildiğini içeren ME’leri Ninharsag buradaki kutsal türbede sakladı.

Nannar için dik caddeleri, kanalları ve rıhtımları olan bir şehir kuruldu, Urim‘di adı. Onun tapınak meskenine tahtın tohumunun evi adı verildi. Ay’ın ışıklarını yansıtmaktaydı çevresindeki topraklara. İşkur kuzeydeki dağlık diyara döndü, meskenine yedi fırtına evi denildi. İnanna Unug-ki’de kaldı, Anu tarafından ona hediye edilen evde yaşadı.Marduk ve Nabu Eridu’da oturdular; Edin’de onlara has meskenleri yoktu.

Şimdi bu, ilk insan şehrinin ve Dünya üstünde krallığın ve Marduk’un nasıl bir kule dikmeyi planladığının ve İnanna’nın hangi nedenle ME’leri çaldığının hikayesidir. Birinci bölgede, Edin topraklarında ve kutsal semtleri olan şehirlerde, Anunnaki efendileriDünyalılara el sanatlarını ve becerilerini öğrettiler. Çok geçmeden tarlalar sulandı, kanallarda ve nehirde kayıklar yelken açtı.

İLK İNSAN KRALLIĞI KİŞİ’DE KURULUYOR

Ağıllar ve tahıl ambarları dolup taşıyordu; bolluk ve bereketle doluydu diyar. Birinci bölgeye Ki-Engi denildi, yüce bekçilerin diyarı anlamına. Sonra karabaşlı halkın kendi şehrine sahip olmasına izin vermeye karar verdiler. Asa kenti, Kişi denildi adına;insanoğlunun krallığı Kişi’de başladı. Orada, mukaddes bilinen toprakta, Anu ve Enlil göksel parlak nesneyi dikmişlerdi.

Şehrin ilk kralını atadı Ninurta, kralın ünvanı kudretli yiğit idi. Uygar insanlığın merkezi kılmak için burayı, Ninurta yolculuk etti Eridu’ya ki, ilahi krallık formüllerini içeren ME tabletlerini Enki’den alabilsin. Duruma uygun giydiler içinde, saygıyla Eridu’ya girdi Ninurta, krallıkla ilgili ME’yi istedi: Tüm MEleri sağlamca saklayan efendiEnki, elli ME bahşetti Ninurta’ya.

UYGARLIĞIN BEŞİĞİ KİŞİ

Kişi’de kara başlı halka sayılarla hesap yapması öğretildi. Göksel Nisaba onlara yazı yazmayı öğretti, göksel Ninkaşi onlara nasıl bir yapacaklarını gösterdi. Kişi’de, Ninurta’nın yol göstericiliği altında fırınlama ve demircilik işleri gelişip çoğaldı. Erkek eşeklerin bağlandığı yük arabaları ilk olarak Kişi’de üretildi hünerle. Adalet yasalarıve doğru davranış Kişi’de yürürlüğe kondu.

Ninurta’yı öven ilahileri Kişi’de düzdü insanlar: Kahramanca işlerini ve zaferlerini şarkılara döktüler, ürküntü veren siyah kuşunu, çok uzak diyarlarda bizonları nasıl dize getirdiğini, bakırla karıştırılan beyaz metali nasıl keşfettiğini ilahilere dönüştürdüler. Ninurta’nın en görkemli zamanıydı; yay takım yıldızı ile onurlandırıldı. Tüm bunlar olurken İnanna üçüncü bölgedeki efendiliği beklemekteydi Unug-ki’de.

İNANNA ENKİ’DEN ME TABLETLERİNİ ÇALIYOR

Tüm bunlar olurken kendi bölgesini talep etmekteydi önderlerden. Üçüncü bölge ikincisinin ardından gelecek, diyerek güvence veriyordu önderler. Ninurta’nın nasıl Eridu’ya yolculuk edip krallık ME’lerini nasıl elde ettiğini görünce bir plan geçirdi İnanna yüreğinden, ME’leri nasıl alacağını planladı Enki’nin elinden. HizmetçisiNinşubur‘u Eridu’ya yolladı önden ki İnanna’nın ziyarete geleceğini duyursun.

Haberi alan Enki, evin kahyası İsimud‘a derhal talimat verdi: Genç kız bir başına şehrim Eridu’ya çevirmiş adımlarını. Tek başına buraya vardığında, onu iç odama al. Soğuk su ver ki yüreği ferahlasın, tereyağlı arpa kekleri ver. Tatlı şarap hazırla, bira kupalarını doldur ağzına kadar! Enki karşıladığında İnanna’yı güzelliğinden çok etkilendi: Mücevherlere bürünmüştü İnanna, incecikti elbisesi.

Şarap kupalarından tatlı şarap içtiler, bira içmek için yarışa girdiler. ME’leri göstersene bana, dedi İnanna işveyle Enki’ye; izin ver de ellerimle tutayım ME’yi! Yarışmaları boyunca yedi kez ME’leri verdi Enki, İnanna’nın eline. Efendilik ve krallığın, rahipliğin ve yazı katipliğinin, güzel giyinme ve savaşma ME’lerini verdi Enki ki, İnanna elinde tutsun. Müzik ve şarkı söyleme, ahşap işçiliği, metal ve değerli taşlar için olanları, uygar krallıklar için gereken doksan dört ME verdi Enki, İnanna’ya.

Ganimetleri sımsıkı tutan İnanna uyuklayan Enki’den kaçıp uzaklaştı. Gök sandalına koşturdu ve kılavuzuna yükselip süzülmesini buyurdu. İsimud tarafından uykusundan uyandırıldığında Enki, koş ve İnanna’yı yakala, dedi İsimud’a. İnanna’nın çoktan gök sandalına binip uzaklaştığını işittiğinde Enki, İsimud’dan, Enki’nin gök gemisine binip İnanna’nın peşine düşmesini emretti İsimud’a.

YAKALANAN İNANNA TUTSAK ALINIYOR

Tüm ME’leri geri almalısın, dedi ona. Unug-ki’ye yaklaşırken İsimud yolunu kesti İnanna’nın gök sandalının. Eridu’ya dönüp Enki’nin gazabıyla yüzleşmeye zorladı onu. Ama İnanna geri götürüldüğünde Eridu’ya görüldü ki, ME’ler artık yanında değildi.Hizmetçisi Ninşubur’a vermişti, Ninşubur Unug-ki’deki Anu evine götürmüştü onları. Gücüm adına, babam Anu adına sana ME’leri geri vermeni emrediyorum!

ENLİL İNANNA’YI KURTARIYOR

Böyle dedi Enki kızgınlıkla İnanna’ya ve kendi meskeninde tutsak aldı onu. Enlilolanları duyunca, yüzleşmek için kardeşiyle Eridu’ya geldi. Hakkıyla aldım ME’leri, bizzat elime teslim etti onları! Böyle diyordu İnanna, Enlil’e; Enki bunun gerçek olduğunu kabullendi uysalca. Kişi’nin zaman dönemi tamamlanınca krallık Unug-ki’ye geçecek, böyle açıkladı Enlil.

Marduk tüm bunları duyduğunda çok ama çok öfkelendi, sınırı yoktu kızgınlığının. Uğradığım hakaret yetmedi mi, diye bağırdı babası Enki’ye Marduk. Edin’de kendisi için bir kutsal şehir talep etti Enlil’den derhal. Enlil, Marduk’un bu başvurusunakulak vermeyince, Marduk kısmetin gidişini kendi eline aldı. Anu’nun gelişi için Unug-ki seçilmeden önce düşünülen bir yere çağırdı Nabu.

MARDUK BABİL KULESİNİ KURUYOR

İgigileri ve onların soylarını dağılıp yayıldıkları topraklardan çağırdı ki, Marduk içinorada kutsal bir yer, gök gemileri için bir yer kursunlar! Takipçileri bu yerde toplandıklarında, inşaat için kullanılacak taş bulamadılar. Marduk onlara taş yerine geçecek tuğlaları nasıl yapıp ateşte yakacaklarını gösterdi. Orada dikmeye başladılar başı göklere erebilecek bir kuleyi. ( Kutsal kitaplarda geçen Babil kulesi)

( Yaratılış; 11 -1-Başlangıçta Dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. 2- Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler. 3- Birbirlerine, ” Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar . 4- Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, ” Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.” )

ENLİL BABİL KULESİNİ YIKIYOR

Bu planı bozmak için derhal geldi Enlil, Marduk’u yumuşatıcı sözlerle yatıştırmayı denedi. Marduk ve Nabu’yu bu girişimden vazgeçirmeyi başaramadı Enlil. Nibru-ki’detopladı oğullarını ve torunlarını Enlil, ne yapılması gerektiğini birlikte düşündüler.Marduk izinsiz bir gök kapısı inşa ediyor ve bunu Dünyalılara teslim ediyor! Böyle diyordu Enlil oğullarına ve torunlarına.

Bunun olmasına izin verirsek, insanoğlunun erişemediği hiç bir şey kalmayacak! Bu kötücül plan durdurulmalı! dedi Ninurta; diğerleri de ona katıldı. Enlilci Anunnakiler Nibru-ki’ye geldiklerinde vakit gece yarısıydı. Gök gemilerinde ateş ve kükürt yağdırdılar yükselen kulenin tepesine. Kulenin ve tüm ordugahın sonunu getirdiler. Önderi ve takipçilerini dört bir yana dağıtmaya karar verdi Enlil.

TANRI!!! ENLİL İNSANLARIN DİLLERİNİ KARIŞTIRIYOR

Birbirlerine danışamasınlar, birlikleri bozulsun, diye Enlil şöyle buyurdu: Bundan böyle dillerini karıştıracağım ki, birbirlerinin konuştuklarını anlayamasınlar! ( tıpkı kutsal kitaplardaki gibi. Ama bir farkla! Orada Enlil tanrı oluyor. yani bunları kutsal kitapların tanrısı yapıyor) Dünya yıllarının sayılmaya başlamasından sonraki üç yüz onuncu yılda oldu bütün bunlar.

( Yaratılış; 11–5-Rab insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. 6- ” Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiç bir engel tanımayacaklar.” dedi. 7- ” Gelin aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.” 8- Böylece Rab onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. 9- Bu nedenle kente Babil (= İbranice de kargaşa) adı verildi. Çünkü Rab bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı. )

( Kur’an her zaman ki gibi yüzeysel, başka kavramlarla karışmış söylemlerle Babil kulesi olayını da anlaşılmaz hale getiriyor. Kur’an; Bakara- 102- Tuttular Süleyman’ın mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeylerin ardına düştüler. Oysa Süleyman kafir olmadı, ama o şeytanlar kafir oldulr; insanlara büyücülük ve Babil’de Harut, Marut adında iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. )

(Kardeşlerim; şimdiye kadar sayısız örnekte gördüğünüz gibi kutsal kitaplar Sümer yaşanmışlıklarından alıntıdır. Tanrı sözü değildir. İşte burada da bir örnek daha görüyoruz. İgigiler ve insanoğlu bir uzay istasyonu kurmak istiyor, Enlil onları engellemek için havaya uçuruyor. Ayrıca üstün bilimsel güçlerini kullanarak, muhtemelen genleriyle oynayarak, ya da toplu hipnoz yöntemi kullanarak farklı diller konuşmalarını sağlıyor. Böylece birbirlerini anlamakta insanlar ve igigiler zorlanıyor. Böyle bir olayı Tanrısal bir olaymış gibi nasıl anlatabilirsiniz ki? Elbette mantıksız ifadelerle izah etmeye çalışırsınız. Bunu bir Tanrı’nın yapabileceğine inandırmaya çalışırsınız. Düşünsenize yarattığından korkan bir tek Tanrı! İnsanların kendini geçeceğinden korkan bir Tanrı! Kenti ancak aşağı inince görebilen bir Tanrı! Her şey o kadar açık ki! Kutsal kitapların Sümer söylemlerinin modifiye edilmiş şeklinden ibaret olduğu o kadar açık ki! )

( Babil kulesi hikayesinin bir önemli yanı da; ezoterik inanca sahip insanlar içinde gizemli olmasıdır. Buradan çıkardıkları sonuç gereği kuleyi insanlığın erdeminin üst noktası, bir ülkü mabedi ve Tanrısallaşma gibi görürler. Ancak neden Tanrının insanoğlunu cezalandırıp, dillerini değiştirdiğini izah edemezler. Elbette isterseniz bir konuyu eğip, büküp istediğiniz şekle getirebilirsiniz. Ancak gerçek gün gibi ortadadır. Bu konu asla ezoterik bir konu değildir. Bu günün Dünya’sının en büyük sorunu da; ezoterik insanların bu gibi şeyler ve tasavvuftan medet ummalarıdır. Tasavvuf; miskinlik, halktan kopma ve yönetici sınıf yalakalığıdır. Halka bakmayan hiç bir göz Tanrısallaşma yolunda yürüyemez. Hakka bakan halk olur, halka bakan Hak olur sözü burada tam da yerinde bir sözdür. )

Her bölgede ve her ülkede halkları farklı bir dilde konuşur kıldı. Her birine farklı bir yazı biçimi verdi ki birbirlerini anlayamasınlar. Kişi’de yirmi üç kralhüküm sürdü; dört yüz sekiz yıl boyunca Asa Şehri oldu. Yine Kişi’de çıktı göksel yolculuğa Etan, o çok sevilen kral. Tayin edilen zamanda krallık Unug-ki’ye aktarıla, diye buyurdu Enlil. Göksel parlak nesne Kişi’den oranın toprağına aktarıldı.

İNANNA’NIN KENTİ URUG-Kİ KRALLIĞI ALIYOR

Bu karar halka açıklanınca, yücelten bir övgü ilahisi düzdüler İnanna’ya: ME’lerin hanımı, kraliçe, ışıl ışıl göz alan, ışığa bürünmüş olan doğruluk, göğün ve yerin sevdiği; Anu’nun sevgisiyle kutsanan, büyük aşka bürünen, yedi kez aldı ME’leri, ellerinde tutuyordu onları. Krallık tacı için uygundular, baş rahiplik için uygundular, büyük ME’lerin hanımı, onların muhafızıdır o!

Dünya yıllarının sayılmaya başlamasından sonraki dört yüz dokuzuncu yılda. Birinci bölgenin krallığı Unug-ki’ye aktarıldı. İlk kralı Eanna tapınak meskeninin baş rahibiydi,Utu’nun oğullarından biriydi! Marduk‘a gelince, iki darlık diyarına gitti. Kurulur kurulmaz ikinci bölgenin idarecisi olmayı bekliyordu.

MARDUK İKİNCİ BÖLGEDEN NİNGİŞZİDDA’YI KOVUYOR
Şimdi bu, ikinci ve üçüncü bölgelerin nasıl kurulduklarının ve Ningişzidda’nın nasıl sürgün edildiğinin ve Aratta’nın Urug-ki’yi tehdit edişinin hikayesidir. Marduk, çok uzun bir süre sonra, iki darlık diyarına döndüğünde Ningişzidda’yı buldu idarenin başında; diyarın yüce efendisiydi Ningişzidda. Dünyalılarla evlenen Anunnakilerin soyunun da yardımıyla Ningişzidda ülkeyi denetliyordu.

Bir zamanlar Marduk’un planladığı ve yapılması talimatını verdiği her şey Ningişzidda tarafından alt üst edilmişti. Bu olup bitenler de nedir, diye yanıt istedi Marduk, Ningişzidda’dan. Saklı şeyleri tahrip etmekle suçladı Marduk, Ningişzidda’yı ve Horon’u çöle, hiç suyun olmadığı, hiç bir cinsel eğlencenin bulunmadığı sonsuz bir yere göndermekle. İki erkek kardeş bir velvele kopardılar, sert sözlerle tartışarak birbirlerine girdiler.

Sakınasın, bu yer benim hakkım, dedi Marduk, Ningişzidda’ya. Sen yalnızca yerime bakıyordun, bundan böyle vekilim olabilirsin ancak. Ama isyana meyledeceksen eğer, başka bir diyara gitmelisin. İki darlık diyarında üç yüz elli yol boyunca didişti iki erkek kardeş. Üç yüz elli yol boyunca ülke kargaşa içinde, iki kardeş arasında bölünmüş kaldı. Sonra babaları Enki şöyle dedi Ningişzidda’ya:

ENKİ NİNGİŞZİDDA’YA KAVGA UZAMASIN, SEN AYRIL DİYOR

Barış uğruna başka bir diyara git. Okyanusların ötesinde seçtiği bir diyara gitti Ningişzidda, peşinde bir grup takipçisiyle gitti oraya. O sırada Dünya yılları hesabı altı yüz elliydi. Ama bu yeni hakimiyet bölgesinde, Ningişzidda’ya kanatlı yılan denilen yerde kendine has yeni bir sayış başladı. İki darlık diyarında, Marduk’un idaresi altında kuruldu ikinci bölge.

ANUNNAKİLER ÜNLÜ MISIR TANRILARI OLUYOR

Birinci bölgenin tarih kayıtlarında Magan olarak anıldı, çağlayan nehir ülkesi anlamına. Ama diller karıştırıldığında, ikinci bölgenin halkı tarafından koyu kahverengi diyar anlamına Hem-Ta olarak adlandırılıp öyle bilinegeldi. Bu yeni dilde AnunnakilereNetere denildi, koruyup gözetenler anlamına. Marduk’a Ra, parlak olan olarak tapınıldı;Enki’ye Ptah, geliştirici olarak hürmet edildi.

Ningişzidda ise Tehuti, ilahi ölçücü olarak anıldı. Onun anısını silmek için taş aslana kazılı suretinin yerine oğlu Asar‘ın suretini koydu Ra. Halkı onar onar değil altmışar altmışar saymaya zorladı; yılı da onlu kısımlara böldü. Ay’ın izlenmesinin yerineGüneş’in izlenmesini koydu. Tehuti’nin efendiliği altında eski kuzey şehri ve güney şehri yeniden kurulmuşken Marduk/Ra bu iki ülkeyi, kuzey ve güney şehirlerini tek bir taç şehri haline getirip birleştirdi.

ÜNLÜ MISIR UYGARLIĞI DOĞUYOR

Netere ve Dünyalı evliliğinden doğan bir kral atadı oraya, Mena‘ydı adı. İki diyarın birleştiği ve büyük nehrin bölündüğü yere kurdu Asa şehrini Ra. Birinci bölgedekiKişi‘nin kini kat be kat aşan görkem verdi şehre, Mena-Nefer denildi şehre, Mena‘nın güzelliği anlamına. Büyüklerini onurlandırmak için bir kutsal kent inşa etti Ra, Nibiru’nun kralını onurlandırmak için Annu, dedi adına.

Oradaki bir platforma babası Enki-Ptah için dikti bir tapınak mesken. Yüksek bir kule içindeki tepesi sivri bir roket gibi göğe doğru yükseliyordu. Buradaki türbeye kendi göksel kayığının üst kısmını bıraktı; şöyle bilinegeldi: Ben-Ben. İçine binip sayısız yıllar gezegenine yolculuk ettiği taşıttı bu onun. Yeni yıl günü, kral baş rahip olarak törenleri yönetiyordu.

Yalnızca o gün, en içteki yıldız odasına girip Ben-Ben önüne adaklar sunuyordu. İkinci bölge yararlansın, diye Ptah her türden ME verdi Ra’ya. Benim bilip de senin bilmediğin nedir? diye sordu baba, oğluna. Ra’ya her türden bilgi verdi, ölüleri canlandırmak dışında. On iki göksel varlığın en büyüğü olan Ptah, koç burcunun takımyıldızını Ra’ya atfetti. Diyarın büyük nehri olan Hapi‘nin su akışını Ra ve halkı için düzenledi Ptah.

( Kardeşlerim; bu konu ile ilgili takdir edersiniz ki çok uzun açıklamalar gerekiyor. Mısır uygarlığını uzun uzun anlatmak gerekiyor. Burada sadece yukarıda anlatılan her konunun Mısır yazılarında aynen olduğunu bire bir anlatıldığını söylemekle yetiniyorum. Zaten sizde fark etmişsinizdir; bu gün çok iyi bilinen Mısır Tanrısı Ra, Ptah, Horus bire bir, aynen Sümer tabletlerinde geçmektedir. Ne yazık ki bu isimler de ezoterizmde sembol olarak kullanılmaktadır. Bir gözünü kaybettiği için tek gözle tasvir edilen Horus ( ya da Horos) buna en iyi bilinen örnektir. Çağımızda ezoterizmin ne kadar yanlış yoldan yürüdüğünü sadece bu tabletler anlatmaya yetiyor. Anadolu’daki ışık insanlarının muhteşem inancının keşfedildiği an; yüreği sevgiyle dolu, iyi insan olma yolunda ilerlemek isteyen kardeşlerimiz bence huzuru bulacaklardır. Görünen o ki ezoterizmi konuşan insanlar baştan sona yanlış yoldadır. Ezoterizm bilimin ta kendisi olmadıkça, bilimin Tanrının ta kendisi olduğu fark edilmedikçe, Tanrı’yı bilimle özümsemedikçe, bence yanlış yoldan yürüyeceğiz. Hiçliği arayan kardeşlerimizin onu bulacağı yerde bilimdir. Bilime doğru gitmeyen yolun sonu karanlıktır. Tanrı yolunda rehberimiz hurafeler, mantıksız boş inançlar değil, bilim olmalıdır. Tasavvufçuların, yobazların, din tacirlerinin, dini alet olarak kullanan siyasetçilerin bilim düşmanlığının sebebi de budur. Oysa onlar bilimin yer bulmadığı kafaları, cahil sürüleri nede kolay gütmektedirler! )

İNANNA İÇİN ÜÇÜNCÜ BÖLGE KURULUYOR

Verimli topraklara hızla bolluk geldi, insanlar ve davarlar hızla çoğaldı.İkinci bölgenin başarısıyla cesaretlendi önderler; üçüncü bölgeyi kurmak için harekete geçtiler. Söz verildiği gibi, burası İnanna’nın hakimiyet bölgesi olacak, diye duyurdular. Bölgenin hanımına layıktır, diye bir göksel takımyıldızı ona atfettiler. Daha önceleri erkek kardeşi Utu ile ikizler durağını paylaşıyordu.

Bundan böyle, Ninharsag’dan armağan olarak, onun olan bakire takımyıldız İnanna’ya atfedilecekti. Dünya yılı hesabına göre sekiz yüz on altıncı yılda, böyle onurlandırıldı İnanna. Uzaktaki doğu topraklarında, yedi dağ sırasının ötesindeydi üçüncü bölge. ( Hindistan) Dağlık kısmına altmış değerli taş anlamına Zamuş deniliyordu. Ağaçlıklı diyar denilen Aratta dolambaçlı büyük bir nehrin vadisinde kuruldu.

Büyük ovasında halk ürün yetiştirip boynuzlu davarlar otlatıyordu. Çamurdan tuğlalarla inşa ettikleri iki kent daha vardı, tahıl ambarları dopdolu. Enlil’in buyruğuna göre, bilgelik tanrısı efendi Enki üçüncü bölge için değişik bir dil icat etti; burası için yeni tür yazı işaretleri icat etti. O zamana dek duyulmamış bir dil icat etti Enki bilgeliğiyle Aratta için. Ama uygar krallıkların ME’lerini üçünc bölge için vermedi Enki:

UNUG-Kİ VE ARATTA KRALLARI SORUN YAŞIYOR

Unug-ki için elde ettiklerini yeni bölgeyle paylaşsın İnanna! Böyl duyurdu Enki. Aratta’da sevgili Dumuzi’sine benzeyen bir çoban şef atadı İnanna. Gökgemisiyle Unug-ki’den Aratta’ya doğru yol aldı, dağlar ve vadiler üstünden geçti. Zamuş’un değerli taşlarını pek sevdi; beraberinde som lacivert taşları taşıdı Unug-ki’ye. O zamanlar Unug-ki’de kral Enmerkar idi; oradaki saltanatın ikinci kralı.

Unug-ki’nin sınırlarını genişleten, görkemiyle İnanna’yı yücelten oydu. Aratta’nın zenginliklerine göz diken, Aratta’da hakim olma planları yapan oydu. Enmerkar bir elçi yolladı Aratta’ya ki, vergi istesin Aratta’nın servetinden. Yedi dağ sırasını aşıp çorak topraklardan geçip ardından yağmurlarda ıslanarak gitti elçi Aratta’ya. Aratta kralına, Enmerkar’ın talebini kelimesi kelimesine tekrarladı.

KRALLAR BİRBİRİNİN DİLİNİ ANLAMIYOR

Aratta kralının dilinden hiç bir şey anlamadı; eşek anırması gibi geldi kulağına. Aratta kralı üstüne bir yazıt kazınmış ahşap bir asa verdi elçiye. Aratta kralı mesajında Unug-ki’nin ME’lerini paylaşmak istiyordu. Unug-ki’ye kraliyet hediyeleri olarak eşeklere tahıllar yüklendi, Unug-ki’ye gittiler elçiyle birlikte. Enmerkar üstü yazılı asayı alınca, mesajı hiç kimse anlamadı Unug-ki’de.

Işıktan gölgeye taşıdı asayı, gölgeden ışığa taşıdı. Nedir bunun ağacı, diye sordu. Sonra bunun bahçeye dikilmesini buyurdu. Beş yıl geçtikten, on yıl geçtikten sonra asadan bir ağaç büyüdü, gölge veren bir ağaçtı. Ne yapmalıyım, diye hayal kırıklığıyla sordu Enmerkar, dedesi Utu’ya. Yazı katiplerinin ve yazının hanımı göksel Nisaba’ya aracılık etti Utu. Mesajını bir kil tablet üstüne yazmayı öğretti Nisaba, Enmerkar’a.

ÜÇÜNCÜ BÖLGE DİLLER FARKLI OLDUĞU İÇİN GELİŞEMİYOR

Aratta dilindeydi yazdıkları. Oğlu Banda eliyle yolladı mesajını: Ya itaat edersin ya savaşırız! İnanna terk etmedi ya Aratta’yı, Unug-ki’ye boyun eğmeyecek Aratta, dedi Aratta kralı. Savaş ise Unug-ki’nin istediği, savaşçılarımız bire bir kapışsınlar! Gel de barış içinde değiş tokuş edelim servetlerimizi. Unug-ki’nin ME’lerine karşılık Aratta’nın zenginlikleri verile!

Geri dönüş yolunda, barış mesajını taşıyan Banda hastalandı ve ruhu onu terk etti. Yoldaşları başını tutup kaldırdılar, yaşam nefesi artık yok idi. Aratta’dan dönüş yolundaHurum dağındayken ölüme terk edildi Banda. Aratta’nın zenginliklerini alamadı Unug-ki, Unug-ki’nin ME’lerini almadı Aratta. Üçüncü bölgede tam olarak gelişemedi uygar insanlık.

--

--